Bıçak sırtı bir yaşamdır.
Kefenle yatıyorsunuz, savunmasızsınız. Kefenin üzerini örten bir beyaz battaniye.
2 m2 bir alanda yaşıyorsunuz. 2 m uzunluğu, 1 m genişliği olan yataktasınız.
Yattığınız yerde; küçük-büyük tuvaletinizi yapıyorsunuz, altınıza bez bağlanıyor. Tuvalete gitme imkânınız yok.
Yattığınız yerde; yemeğinizi yiyorsunuz.
Yattığınız yerde; tüm tedavileriniz uygulanıyor.
Zile basmak, yanınıza doktor-hemşire çağırmak imkânınız yok. (Hastalar devamlı monitörize olduğu için)
Ellerinizin üzerinden damar yolları açılıyor, serumlar, ilaçlar uygulanıyor.
Oksijen tüpü bağlanıyor, maskeyle burundan oksijen veriliyor. Oksijen saturasyonunun 90’ın altına inmemesi gerekiyor.
Nöbetçi doktor geliyor, yatakta yüzükoyun yatınız diyor, oksijen saturasyonunuz bu şekilde daha yükseleceğini söylüyor. (Akciğer kapasitesini arttırmak amacyla yapılıyor)
Nöbetçi hemşire geliyor, sağa-sola dönün, sabit kalmayın diye iletiyor.
Diğer nöbetçi doktor-nöbetçi hemşire geliyor, sağa-sola dönme, ellerinin üzerindeki iğne damar yolundan çıkacak diyor, çıkıyor, her yeriniz kan içinde kalıyor.
İshal oluyorsunuz, altınız tamamen batıyor, utanıyorsunuz, hasta bakıcı ne zaman odanıza gelirse o zaman altınız temizleniyor.
Oksijen maskeniz çıkıyor, o zaman oksijen saturasyonunuzun 90’ın altına indiğini görüyorsunuz, yoğun bakım odanızın dışındaki hemşireyi takip ediyorsunuz, el hareketiyle çağırayım da oksijen maskesini burun deliklerimden tekrar taksın diye.
Sitokin fırtınasına yakalanıyorsunuz, her an ölebilirim duygusunu yaşıyorsunuz.
AKŞ ‘in 300’ün üzerine çıktığını görüyorsunuz, insülin iğneleri göbekten yapılıyor.
Tansiyonunuz, ateşiniz sürekli ölçülüp, kontrol ediliyor.
C vitamini, D vitamini I.V. veriliyor. 3.cü kuşak antibiyotik I.V. veriliyor.
Steroid sürekli veriliyor.
Kan sulandırıcı heparin iğneleri sürekli subkutan uygulanıyor.
Kolşisin tb. veriliyor.
Allah’tan en çok ne isterseniz diye insanlara soruyorum, herkesin farklı farklı cevapları oluyor. Benim cevabım Allah’ım yoğun bakımdan çıkayım, tuvaletimi tuvalette yapabileyim oluyor.
Yoğun bakımda hiç uyuyamıyorsunuz, uyumanın ne kadar büyük nimet olduğunu anlıyorsunuz. (Gece-gündüz kavramı karışıyor, uyku kalitesi bozuluyor.)
Yoğun bakımda 1 dk, 1 sene gibi geliyor size, zaman hiç geçmiyor.
Ölüme hazır mıyım diye kendinize soruyorsunuz, hazırım cevabını aldığınızda çok rahatlıyorsunuz.
Müslüman olarak ecelin değişmeyeceğine inanıyorsunuz. Ecelim gelmediyse hiçbir güç beni öldüremez diyorsunuz.
Kas zafiyetiniz oluşuyor, taburcu olduktan sonra 10 gün izolasyonla ancak toparlanıyorsunuz.
Ahlak ilkeleri olarak; kimseyi suçlamamak-itham, kimseyi yargılamamak-infaz, insanları alaya almamak-küçümseme, gıybet etmemek-dedikodu, haset etmemek-kıskançlık… Bunlar aklınıza geliyor, düşünüyorsunuz.
Statülerin, makamların, paraların, başkanlıkların… her türlü güçlerin yok oluyor. 180 derece farklı istikamete gidiyorsunuz. Tek gücün kalıyor, her şeyin tek sahibi Yaratıcı Allah’la bütünleşmek.
Yoğun Bakımda dokuzuncu günüm, bugün ilk defa 5-10 dakika uyumuşum, kendimi iyi hissediyorum. Yoğun bakımdan çıkacağım hissi içime doğuyor.
Yoğun bakımda son iki gün, yoğun bakımdan çıkış kriterlerini öğreniyorum. Ben bunu başaracağım diyorum.
Oksijen tüpüyle, oksijen saturasyonunuz 95-96’da 24 saat kalması gerekiyor. Son gün oksijen tüpü çıkarılıyor, oksijen maskesiyle, oksijen saturasyonunuz 90-92’de 24 saat kalması gerekiyor.
Yoğun bakımdaki onuncu günüm de, beni servise çıkaracaklarını söylediler hocalarım. Zirvede mutluluk bu olsa gerek, yoğun bakımdan hiç çıkamayacağım diye düşündüğünüz mekândan şimdi çıkıyorsunuz.
Yoğun Bakımın tüm çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. Allah onlardan razı olsun. Çok zor görevler yapıyorlar, maaşlarını kuruşuna kadar hak ediyorlar.
Yoğun Bakımdan servise çıkınca, hemen tuvalete gitmek istiyorsunuz, adımınızı attığınızda kas zafiyetinden dolayı yıkılıyorsunuz, kolunuza girilerek ancak adım atabiliyorsunuz.
Serviste banyo yapmak istiyorsunuz, yardımsız banyo yapma imkânınız mümkün değil.
Yoğun Bakımdayken, hastabakıcılar sizi temiz steril bezlerle sürekli silip, temizliyorlar.
Yoğun Bakımdayken, hastabakıcılar sizin sakal ve etek traşlarınızı dönem dönem yapıyorlar.
Yoğun Bakımdan, servisteki odanıza sizi sedye üzerinde çıkarıyorlar, servis odasında adım atmak, kanepeye oturmak kas zafiyetini azaltmak için gerekmekte.
Yoğun Bakımdan servis odasına çıkınca, odada TV var, Türkiye’de, Dünya’da ne olup bitmiş günler sonra izleyip, haberiniz oluyor.
Yoğun Bakımda yatarken, arkadaşınız dostunuz olan doktor tanıdıklarınız sizi ziyaret ediyor, parayla ölçülmez, dünya sizin oluyor.
Yoğun Bakımdaki nöbetçi doktorlara, bazı doktor arkadaşlarınız selam gönderiyorlar, çok mutlu oluyorsunuz.
Yoğun Bakım ve servisteki tedavi süreciniz tamamlandıktan sonra taburcu oluyorsunuz, evde 10 gün izolasyon süreniz başlıyor.
Yoğun Bakımda vakit namazlarını gözlerinizle kılıyorsunuz.
Evde izolasyon döneminde namazları rükulu, secdeli kılmaya çalışıyorsunuz, gücünüzün yetmediğini görüyorsunuz.
Evde izolasyonun ilk gecesinde 3-4 saat uyuyorsunuz, Allah’ım çok şükür, uyumak ne güzel bir nimetmiş diyorsunuz.
Evde 10 günlük izolasyon süresi dolduktan sonra, işinize gitmek istiyorsunuz, araba kullanabilecek gücünüz yok. Ancak birkaç gün sonra araba kullanmaya başlıyorsunuz.
Saçların uzamasıyla, pandeminin de devam etmesi, kuaföre o dönemde gidemiyorsunuz, makineyle asker tıraşı yaptırıp, hayatımda ilk defa Ecevit şapkası giymiş oldum.
Hastaneden çıktıktan sonra 10 gün süreyle kan sulandırıcı Heparin, 1 ay süreyle de 100 mg Aspirin kullanmayı hocalarımız önerdiler.
Yaşamınızı gözden geçiriyorsunuz. Bizlere şah damarımızdan daha yakın Allah’a şükrediyorsunuz. Allah’a teslim oluyorsunuz, rıza gösteriyorsunuz, şükrediyorsunuz.
12 Aralık 2020
Eyüp ÖZEREN